!!!işte sen!!
  şebnem ferah röpörtajı
 

Söz-müzik ve performans: Şebnem Ferah

Söz-müzik ve performans: Şebnem FerahAylardır siz istiyorsunuz, biz istiyoruz ama Şebnem Ferah’la röportaj yapmak için konserlerden ve müzik çalışmalarından kendisini yakalayamıyoruz. Eh, konser zamanından çalıp da dinleyiciyle arasına girmek de istemeyiz. Bütün bu yoğunluğu arasında bir e-mail trafiği yarattık ve kendisiyle yüz yüze olmasa da bir röportaj çıkardık. Fena mı oldu? Aksine, tam da kendi yazdığı gibi, her kelimesi kendi seçtiği gibi oldu. Her ne kadar "keşke bir de karşılıklı konuşma şansımız" olsaydı diye iç geçirsek de o da artık bir sonraki röportaja. Şimdi buyurun bakalım hayranlarının Şebo'su ile yaptığımız röportaja ya da başka bir deyişle ondan size gelen mektuba...

Şarkılarınız çok açıkça anlatıyor duygularınızı. Hiç mi korunaklı olma ihtiyacı hissetmiyor musunuz? Bir gün duygularınızı gizlemek isterseniz şarkılarınızın konusu ne olacak?

Sanırım en çok ''korku'' hissettiğimiz zamanlarda korunaklı olma ihtiyacı hissederiz. Bense uzunca bir süredir korkmakla ilgili her şeyi hayatımda en aza indirgemeye çalışıyorum. Bu yüzden şarkı sözlerinde daha açık olmaya başlamam birdenbire alınmış bir karar değil, kendiliğinden olmuş bir şey. Ayrıca müzik yaparken kalbim, beynim, elimde tuttuğum kalem ve gitar arasında benim asla hükmetmeyi tercih etmeyeceğim bir senkronizasyon var. Ben buna teslim olmayı tercih ediyorum ve ortaya çıkan şeyleri ben de sonradan idrak ediyorum. Duygularımı saklayarak müzik yapmak zorunda kalmak da çok yıpratıcı bir ikilem olurdu ve sanırım tercih etmezdim. Çünkü bunu müziğin doğasına aykırı buluyorum.

Bir röportajınızda otosansürle ilgili "ilk üç albüm boyunca içimden geldiği halde kendimi tuttuğum çok oldu" diyorsunuz. Sonrasında bu kadar açık olmanıza ne sebep oldu? Yaşadıkça, atlattıklarımızla elde edeceğimiz bir güç gibi bir şey mi bu açıkça kendini gösterme cesareti?

Söz ettiğim şey ''üslup'' ile alâkalı bir şeydi. Çünkü üslubunuzun diğer insanlar üzerindeki etkilerini de düşünürsünüz. Ama hayat yaşadıkça insana çok şey öğretir ve bir şeyler öğrendikçe de bu bilgiler sayesinde hayatta sahip olunabilecek en değerli şeye, özgürlük alanına sahip olursunuz. Benim yaşadığım şey de  buna benzer sanırım. Her geçen gün kendimi daha güvenli, daha güçlü biri gibi hissediyorum.

Söz-müzik ve performans: Şebnem FerahŞarkılarınızı kendiniz yapıyorsunuz. Başkasının şarkısını söyler misiniz? Nasıl bir şarkı olursa söylersiniz?

Benim için üretmek her zaman en az şarkı söylemek kadar heyecanlı olmuştur. Bu yüzden kendi şarkılarımı söylemeyi daha çok sevdiğimi itiraf etmeliyim. Müzikle ilgili her şeyi, tüm alanları birbirinden bağımsız düşünmek yerine, birbiriyle akraba gibi düşünmeyi seviyorum. Böyle kendimi daha iyi hissediyorum. Ama beni evde ya da arabamda başka bir şarkıya bağıra çağıra eşlik ederken görseniz bütün bu söylediklerim anlamsız kalır, çünkü hayatta şarkı söylerken aldığım zevki başka bir şeyden almıyorum. Kimin şarkısı olduğu hiç önemli değil. Ama albümlerimde genellikle kendi şarkılarımı söylemeyi seçmem, inandığım, kalbimden çıkan şeyleri söylemek istememle ilgili bir şey... Bir de odanızda oturup yaptığınız bir şarkıyı, sahnede başka insanlardan da duyarak söylemek dünyanın en zevkli şeylerinden biri.

Bu kadar sevilen ve şarkıları ezberlenen albümlere rağmen hâlâ ilk albümünüz "Kadın" için "Onun yeri başka, diğer albümler onu geçemedi" diyen birçok dinleyici var. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

''Kadın'' beni müzikseverlerle tanıştıran ilk albümdü ve gerçekten de iyi bir albümdür. O albümü dinlediği yıllarda 15-16 yaşlarında olanlar bugün 25-26 yaşlarında iş güç sahibi kocaman insanlar oldular. Aradan 10 yıl geçti. O albümle anıları, yaşanmışlıkları var, yükledikleri anlamlar var. 15-16 yaşında dinlediğim albümler benim için de dünyada üretilmiş en iyi albümlerdir çünkü o dönemlerde müziği başka bir aşkla dinlersiniz gerçekten. 10 yıllık bir geçmişle dün çıkmış bir albüm arasında seçim yapmak ya da karşılaştırma yapmak gerekince tabii ki herkes ''anılarını'' seçecektir. Bu engellenemez bir şey ve bence çok da normal bir şey. Bir de ilk olması çok önemliydi, bir albümle ilk kez başbaşa kaldığınızda hiçbir beklentiniz olmadan gerçekten çocuksu bir saflıkla dinlersiniz. Ama aynı müzisyenle ikinci albümdeki karşılaşmanızda artık beklentileriniz, istekleriniz olacaktır ve bunları o albümün daha ilk saniyelerinde karşılayabilmek istersiniz. Bunların tümünü bir dinleyici olarak ben de yaşıyorum.

Bu yüzden zaman tanımak gerekir ve en önemlisi de beklentilerinizi önemsememelisiniz çünkü o zaman hâlihazırda var olan güzellikleri de kaçırırsınız. Bir müzisyen olarak "Kadın" albümünden daha iyi çalışmalar yapamadığımı düşünmek benim için imkânsız, zaten o zaman bu işi yapmaya devam edemem. Ben ''en iyi albümüm ya da en iyi şarkım henüz yapamadığım bir albüm ya da şarkıdır'' diye düşünmeyi çok daha olumlu buluyorum. Başka türlü motive olamazsınız ki. Kaldı ki ben ilk albümüm için stüdyodayken de ''uff süper albüm oluyor'' gibi bir tavır içinde değildim, sadece bana güzel geliyordu, arkadaşlarıma güzel geliyordu ve içimizden geleni en iyi sekilde hayata geçirmeye çalışıyorduk. Bugün de aynı şeyi yapıyorum. Müziği başkalarının düşüncelerine ya da beklentilerine endeksli olarak yapar hale gelmek bir müzisyen için bence intihardır. Bunların farkında olup içinden geleni yapmaksa insanda inanılmaz bir güven oluşturuyor. Ayrıca dünya üzerinde toplu halde yaşayıp aynı saatlerde müzik dinleyen bir grup insandan söz etmediğimiz için başkalarının ne beklediğini tahmin etmeye çalışmak da çok sakıncalı ve yanlış. Benim için en güzeli içimden geleni yapıp sonra sonuçlarına adapte olmak. Buna albümden albüme yaşadığım maceralar yerine, upuzun bir yolculuk gibi bakıyorum ve benim herhangi bir şarkım bir dinleyici arkadaşımın hayatını zenginleştirebiliyorsa bu yeterince değerli ve kutsal bir şey...

Söz-müzik ve performans: Şebnem Ferah"Perdeler" şarkısı için Apocalyptica ile bir çalışma olmuştu. Buna benzer çalışmalar yapmayı düşünüyor musunuz yabancı sanatçılarla?

Evet bazı planlarım var. Beraber çalışmayı istediğim müzisyenlerin çoğu Amerika'da Los Angeles'ta yaşıyor. Artık İnternet'le bu tip çalışmalar yapmak çok mümkün ancak ben böyle çalışmaları yüz yüze daha doğrusu kalp kalbe yapmayı tercih ederim. Apocalyptica ile yaptığımızda da Finlandiya'ya gitmiştim. Çok kolay bir çalışma yöntemi olduğunu söyleyemem çünkü zaman kısıtlamanız oluyor kaçınılmaz olarak ama doğru koşulları bir araya getirdiğimde tekrar deneyeceğim.

Albümlerinizi büyük firmalardan çıkarıyorsunuz. Büyük firmalarla çalışmak kısıtlayıcı olmuyor mu? Albümleri yaparken tamamen istediğiniz gibi ve özgür olabiliyor musunuz?

İster büyük bir firma olsun ister en küçük, bir şirketle çalışma yapacaksam, konuşmak için masaya oturacaksam benim koşullarım ve yaptığım müzik ortadadır. Bu konuda her zaman çok net oldum. Ne kimsenin zamanını ve emeğini harcamak isterim ne de birileri benimkini harcasın isterim. Benim müziğimin kısıtlanması ya da kontrole uğraması asla kabul edebileceğim bir şey değil. Bunu kabul ederlerse çalışırız, etmezlerse çalışmayız. İlk albümümü çıkarmak için beklememin sebebi de budur. O dönemlerde ne olursa olsun patron konumundaki kişilerin müzisyen olmasını çok arzu ediyordum çünkü ancak bir müzisyen başka bir müzisyenin özgürlük alanına tecavüz etmez. Bu yüzden Onno Tunç ve Sezen Aksu ortaklığındaki Karma Müzik ve oradan çıkan ilk albümüm benim için gerçek olamayacak kadar iyi bir başlangıç olmuştur. Ama sabretmek yerine ne olursa olsun albüm çıkarmak derdinde olsaydım asla arzu ettiğim müziği yapamazdım ve bu durumda da benim için müzik yapmanın pek bir anlamı yok. Bu yüzden müzik yapmak sadece stüdyoda ya da sahne üstünde yaptıklarınızla sınırlı bir şey değil, koşulları oluştururken en verimli olabileceğiniz şartları bir araya getirebilmek de ayrı ve yorucu bir kısmıdır müziğin.

Türk ve yabancı sanatçılardan kimleri dinlemekten zevk alıyorsunuz? Kimlerle çalışmak istersiniz?

Az önce söylediğim gibi benim için de 15-16 yaşında dinlemeye başladığım gruplar hâlâ en iyi gruplar. Müzik sürekli değişen ve gelişen bir şey ve o dönemde üretilen müzikleri çok güzel buluyorum. Belki zevk meselesi diyebiliriz. Elbette bugün ne olup bittiğini de takip ediyorum ama bana sorarsanız ''iyi müzik ve kötü müzik''ten ziyade, ''iyi performans ve kötü performans'' vardır. Gerisi de zevklere, tercihlere kalır. Pink Floyd, Deep Purple ve türevleri, Heart, Kiss, King's X, Whitesnake, daha doğrusu o dönemde müzik yapan grupların neredeyse hepsinin beğendiğim çalışmaları vardır. Yeni grupları da takip etmeye çalışıyorum ama kalbimle dinlediklerim o dönemin grupları sanırım. Bu grupların herhangi biriyle şarkı söylemek benim için unutulmaz bir anı olurdu. Yerli müzisyenlere gelince çoğu zaten arkadaşımdır ve albümlerinin yapım aşamasına da zaman zaman tanık olurum. Beraber yapabileceğimiz bir şey olursa da zevkle yapıyorum, bol bol örneği var zaten.

Siz de Volvox zamanlarından beri aslında Taksim'de müzik yapmış bir müzisyensiniz. Taksim'in özellike rock ve alternatif müzikler için özel bir önemi olduğunu düşünüyor musunuz?

Taksim'in başlı başına büyülü bir yer olduğunu düşünüyorum. Oradayken yaşadığımı fark ediyorum. Tarihi fark ediyorum, başka insanları, başka yaşamları idrak edebiliyorum. Orada farklı müzik türlerinin kendine yer edinmiş olması bence bir tesadüften çok, bu söylediklerimle de alâkalı bir şey. Birçok rock müzisyeni belki de ilk kez orada sahneye çıkmıştır dolayısıyla kale gibi gelir orası bana...

Söz-müzik ve performans: Şebnem FerahBirlikte çalıştığınız, albüm kayıtlarını yaptığınız, sahneye çıktığınız müzisyenler yakın arkadaşlarınız ve sizinle "çalışan müzisyenler" olmaktan çok bir grup gibisiniz. Bunun sağladığı avantajlar neler?

Bizler çok eski dostlarız. Artık aile gibi olduk. Birlikte birbirimizin hayatlarındaki değişimlere, acılara, sevinçlere ortak olduk. Bu çok kıymetli bir şey ve bu duygularla müzik yapmak bir müzisyenin sahip olabileceği en büyük avantaj. Müzik yapmak için birbirinizi tanımanıza ya da arkadaş olmanıza gerek yoktur, çalarsınız olur ama bunun yanı sıra böyle bir şey varsa bu çok değerlidir. Ben de grup geleneğinden gelen bir müzisyenim ve her şey kendiliğinden bu yönde gelişti. Hepimiz bir arada olmaktan hoşlandığımız için bir aradayız. Ve yıllardır birbirimize olan saygıyı yok etmek yerine çoğaltabildiğimiz için, bundan çok da zevk alabildiğimiz için birlikteyiz. Sanırım bir aile kurmaya karar verecek olsam ancak bu kadar özen ve koruma duygusu ile yaklaşabilirdim.

Rock müziğin toplumdaki problemlere baş kaldıran bir tavrı vardır hep ama Türk rock müzisyenlerinde genellikle böyle bir tavır yok. Sizin çalışmalarınız da bu tarzdan çok kişiseller. Böyle bir tavır edinmeye gerek olmadığını mı düşünüyorsunuz ya da bunun samimiyetsiz olacağını mı düşünüyorsunuz?

Her zaman böyle söylenir ancak bu söylemi ya da saptamayı dünya üzerinde müzik yapan rock topluluklarıyla özdeşleştirmeye kalktığınızda her grupta aynı sonucu alamazsınız. Örnekler vermeye çalışayım: Pink Floyd ve Whitesnake'in ikisi de rock grubudur ancak ortak noktaları sadece enstrümanlarıdır. İkisi de farklı alanlarda çok değerlidir. Söylemeye çalıştığım şey; müzik kendi başına zaten çok şey söyleyebilir, buna her rock müzisyeni düzeni eleştiren sözlerle eşlik etmek durumunda diye bir kural eklemek, ya da böyle bir beklenti içinde olmak, bana çok anlamlı gelmiyor. Bugüne kadar hiç bir müzisyene dair böyle bir beklentim olmamıştır. Aksine neyi iyi yapabiliyorsa onu sunmasını tercih ederim. Ama müzikal olarak zayıf olup sadece böyle şeyler söyleyebilmek için müziği araç olarak kullanmayı tercih eden grupları çok sempatik bulduğumu söyleyemem.

Bana gelince; benim için aslolan müziğin kendisidir. Kelimeler ancak ek bir kuvvet olabilir. Şarkılarımda yazdığım şeyler çok farklı olmasa da kendime ait bir üsluba sahip olması benim için daha önemlidir. İlk bakışta aşk şarkısı gibi görünen bir çok şarkımda da asıl anlattığım, üstünde durduğum şey primitif bir ahlak anlayışıdır çünkü bu günlük hayatımda da çok değer verdiğim şey. Ama gerçekten; mesela David Coverdale bir ilacın prospektüsünü melodilendirip okusa sanırım onu da dinlerim çünkü herkesin ''yüksek beceriye'' sahip olduğu alanlar farklıdır. Bence müzik tüm bu söylemlerin üstünde bir şey. Ayrıca ''armoni duygusu'' yeryüzünde var olan tüm sistemlerden de eski bir şey, bugüne kadar da yaşamayı becermiş bir şey. Bu yüzden müzik yaparken yüklemeye gebe olduğum anlamlardan ziyade özüne konsantre olmak, yeteneklerimle elimde tuttuğum kalem arasındaki koordinasyonu zorlamamak benim için daha değerlidir. Zorlayınca olmuyor zaten. Bu yüzden içimden ne yazmak geliyorsa onu yazıyorum ki inanarak söyleyebileyim. İnanarak söylemek insanı her türlü tekniğin yapabileceğinden daha iyi bir şarkıcı yapar çünkü...

Giyim tarzınız, saç şekliniz, saç renginiz, makyaj tarzınız sürekli değişiyor ve aslında yaptığınız müziğin değişimiyle de paralel ilerliyor. Görselliğin müziği dinleyiciye sunmada önemli olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa sadece görünüşünüzdeki değişimler de, şarkılardaki değişimler de ruh halinizi yansıttığı için kendiliğinden mi paralellik oluşuyor?

Dışarıdan bakıldığında o değişimler albümden albüme yaşanıyormuş gibi görünüyor ama aslında onlar her kadının her gün yaşadığı değişimler ve kesinlikle paralellik sonucu ortaya çıkan değişimler. Ben de her kadın gibi bazen kendi görüntümden sıkılıp gidip bir değişiklik yapıyorum ama inanın bu günlük hayat içinde kendiliğinden olan ve biten bir şey. İyi görünmeyi kim istemez, tabii ki ben de isterim ama benim işim şarkıcılık. Bugüne kadar görüntüsü yüzünden dinlemekten vazgeçtiğim ya da görüntüsü sayesinde dinlemeye karar verdiğim tek bir müzisyen olmadı. Dolayısıyla önemsediğim bir konu değil.

Söz-müzik ve performans: Şebnem FerahKliplerinizde nelere dikkat ediyorsunuz? Mesela hikâye anlatmıyor klipleriniz, böyle olmasını istememenizin sebebi nedir?

Böyle olmasını istemiyor değilim, tabii ki isterim. Ancak video bütçelerinin sınırlılığı Türkiye'deki bir çok yönetmenin yaratıcılığını da çok sınırlıyor. Akıllarındaki şeyi doğal olarak hayata geçiremiyorlar. Kaldı ki ben zaten video çekmeyi pek sevmiyorum. İnsanların hayal gücüne bırakmayı daha çok tercih ederim. Bu yüzden de daha çok performansın ön planda olduğu, hayal dünyalarına müdahale etmeyen, eli yüzü düzgün videolar yapmaya gayret ediyorum. Dünyada bir videonun bütçesi bir milyon doları bulabiliyor, buradaysa karşılaştırma bile yapılamayacak bütçeler söz konusu çünkü müzik endüstrisinin durumu ortada.

Şarkılarınız hep acı çekmekten çıkıyor sanki. Çok mutlu, sakin bir hayatınız olsa şarkı yapamayacak mısınız? Ya da şarkı yapmak için böyle bir hayatı kendiniz sabote eder misiniz?

Asla sabote etmem! Ama acı her insanın hayatının çeşitli dönemlerinde karşılaşacağı bir durum. Yaratıcılığı inanılmaz tetiklediği de müzik tarihinden örneklerle destekleyebileceğimiz bir gerçek. Ama ben zaten hayatım her şeyiyle yolunda gitse de sadece kendi hayatıyla ilgilenen biri değilim. Şarkı sözü yazarken birinci tekil şahıs kullanmam onların sadece benim acılarım olmasından değildir. Hissettiklerim yüzündendir. ''Acı"yı gerçekten tattıktan, daha doğrusu acıya gerçekten çarptıktan sonra artık başkalarının acılarını çok daha fazla ve derinden hissedebilir hale geliyorsunuz. Bu da sizi etrafınızdaki her duyguya karşı daha hassas biri haline getiriyor.

Söz-müzik ve performans: Şebnem FerahTürkçe rock müzik yapan ve bunu insanlara benimseten ilk kadın olduğunuz söylenebilir. Şu anda çıkanlar için yolu açtığınızı düşünüyor musunuz?

Bu konudaki fikirlerim zaman zaman değişiyor. Bazen olumlu yönde etkileyebileceğine inanmak istiyorum ama bazen de hiç bir alâkası olmadığını düşünüyorum. Elbette insanların en azından bazı seslere ve görüntülere alışması açısından etkisi olursa çok sevinirim ama diğer taraftan söz konusu müzik olduğunda kimseyi uzun vadede herhangi bir şey için yönlendiremeyeceğinize de inanıyorum. Müzikle dinleyiciler arasındaki ilişki romantik ilişkiler gibidir. İstenirse olur. İstenmezse araya ne koyarsanız koyun ya da ne kadar başarılı bir ön çalışma yapılmış olursa olsun planınız geçerli olamayabilir. Bu yüzden müziğin tüm yargıların ve tüm ön yargıların üstünde olduğuna inanıyorum. Biri eğer o güne kadar denenmemiş bir şey yapıyorsa ilk başta değişik gelecektir ama ''iyi'' yapıyorsa mutlaka kabul görecektir. Elvis Presley için ön hazırlık yapmış olabileceğini söyleyebilir miyiz? Ama bugün müzik tarihinde milat olarak kabul edilen durumlardan biriyse demek ki ön göremediğimiz şeyler de var, hem de çok... Dolayısıyla herkesin kendi başarısını tamamen kendisinin yarattığına inanmaya sanırım daha yakınım. Her önceki gelişmenin bir sonrakini etkileyeceği de reddedilmez bir gerçek bu arada. Ama bu hep olan bir şey. Her şey, her şeyi etkiliyor çünkü. Dolayısıyla sanırım asıl konu insanın kendisinde başlıyor ve dönüp dolaşıp oraya geliyor.

Özel hayatınızla ilgili bildiklerimizin çoğunu şarkılarınızdan öğreniyoruz, çok azını başka yerlerden duyuyoruz. Neden peşinizde kamera orduları olmuyor, her konuda yorum yapmanız için burnunuza mikrofon dayamıyorlar? Bu durumdaki insanlardan biri olmamayı nasıl başardınız?

Çünkü dikkat ediyorum. Ayrıca o tür bir hayatı çok sevdiğimi de söyleyemem. Ben hayatımda önemli bir gelişme olduğunda bunu hâlâ ilk olarak annemle, ablamla, dostlarımla paylaşmak istiyorum, kameralarla değil. Bu bir tercih meselesi. Günahıyla sevabıyla kendimden sorumlu olabilme özgürlüğümü korumak istiyorum. Öbür türlü bir hayat yaşadığınız zaman kameralara hesap verir duruma geliyorsunuz ve bu korkunç bir şey bence. Ben sokaklarda dolaşmayı seven, kendi hayatımı doğru bulduğum şekilde yaşamayı isteyen, vaktinin çoğunu da müziğe ayıran biriyim. Başka türlü bir yaşam planım zaten yok. Her gün davetlere katılıp soru yanıtlayacak vaktim de yok.

Söz-müzik ve performans: Şebnem FerahNerelerde konser vermekten hoşlanıyorsunuz (özellikle sevdiğiniz üniversiteler ya da şehirler var mı)? Seyirciden memnun olmadığınız oluyor mu, oluyorsa buna ne sebep oluyor?

Benim için her konser aynı derecede önem taşıyor. Ayırım yapmak çok zor. Ama katılımın büyük olabileceği, geniş alanlarda yapılan konserler sahnedeki insan için manevi olarak gerçekten çok doyurucu oluyor çünkü otuz bin kişinin ağzından şarkınızı duyuyorsunuz ki bu da kampüslerdeki büyük alanlar sayesinde en çok üniversitelerde oluyor. Seyircileri beğenmemekse benim için asla söz konusu olamaz. Oraya müziğimi dinlemeye gelmişlerse, benim konuğumdurlar ve onlara güzel birkaç saat yaşatabilirsem ne mutlu bana. Bir müzisyenin yaptığı şeyin özünün bu olduğunu her geçen gün daha çok idrak ediyorum. Sadece konsantrasyon bozacak şekilde davranırlarsa birazcık etkileniyorum çünkü performansım da etkileniyor ve bir kişi yüzünden bütün konserin gidişatını bozmak istemezsiniz. Ama bu da çok nadir olan bir şey ve anlayışla karşılıyorum çünkü her şehirde İstanbul'daki gibi her gün konser olmuyor ve olduğunda gerçekten çok büyük bir coşku yaşanıyor.

Söz-müzik ve performans: Şebnem FerahDinleyici kitleniz 14 yaşlarından başlayıp 35'lere kadar uzanıyor ama özellikle fan'larınız 14-17 yaş arasındalar (fan sitelerinden anlaşıldığı kadarıyla). Dinleyici kitlenizdeki bu yaş dağılımından memnun musunuz? "Aslında hitap etmek istediğim kesim.." diye başlayacak bir cümleniz var mı?

Bu da rahatlıkla seçim yapamayacağım, bu arada da çok memnun olduğum bir konu. 30 yaşlarındaki birilerinin çoğunlukta olduğu bir konserde şarkı söylerken arkadaşlarıma şarkı söylüyormuş gibi hissediyorum çünkü neredeyse hayatımın son 10 yılının önemli dönemeçlerine tanıklar. Eski bir arkadaşınızla karşılaşıp sohbet etmek kadar sıcak bir şey bu benim için... Ama yaş ortalamasının daha küçük olduğu konserlerde de müziğin ne kadar ''yaşayan'' bir şey olduğunu yeniden idrak ediyorum çünkü bugün 15 yaşında olup konserime gelen biri ben ilk albümümü yaptığımda 5 yaşında oluyor ve onun en sevdiği albümünüz son albümünüz oluyor! Bunları izlemek gerçekten çok heyecan verici ve motive edici şeyler. Bu yüzden müziğimi dinleyen herkes ama herkes benim için kıymetli, ayırım yapmam mümkün değil. Onların algıladıkları farklı olabilir belki.

Şarkı sözlerini de hep kendiniz yazmanız edebiyatla daha yakından ilgilenmenizi gerektiriyor mu? Özellikle yazı tarzını sevdiğiniz yazarlar var mı?

Şarkı sözü yazmak için gerekli olan şey edebiyat bilgisinden çok, ifade edebilme isteği ve müzikle söz arasındaki ahengi yakalayabilme becerisi ve tecrübesi. Çünkü şiir yazmak ve şarkı sözü yazmak birbirine yakın dursa da farklı şeyler. Bu arada farklı sanat dallarına ilgi göstermek sizi mutlaka zenginleştirecektir. Ama özel olarak edebi dili için takip ettiğim bir edebiyatçı yok. Daha çok farklı bakış açılarıyla tanışabileceğim, dili ne olursa olsun başka türlü düşünmeyi de tecrübe edebileceğim çalışmalara kendimi daha yakın hissederim. Bu bir film de olabilir, şiir de, kitap da, şarkı da...

Söz-müzik ve performans: Şebnem FerahMüzik piyasasının şu andaki durumunu ve genel gidişatını nasıl buluyorsunuz? Albümlerinizi yaklaşık 2 yıl arayla çıkardığınız için piyasadaki değişimleri net olarak değerlendirebiliyorsunuzdur.

Sanırım en kötü zamanını yaşıyor müzik endüstrisi. Daha doğrusu bana biraz da İnternet'in de etkisiyle şekil değiştiriyor gibi geliyor. Buna rağmen zaman zaman tüm bunlardan bağımsız olarak çok güzel çalışmalar da oluyor ama çok yakında müzik yapım şirketlerinin çoğunun kapılarını kapatmak zorunda kalması söz konusu olabilir çünkü insanlar CD almak yerine MP3 indirmeyi tercih ediyorlar. Müzik yapmak ucuz bir iş değil, ekonomisi çok büyük. Ama böyle giderse sanırım bildiğimiz anlamda sektör diye bir şey kalmayacak. Ya da şirketler çok küçük bütçeli albümler yapmayı tercih edecekler ki bu da müziğin niteliğine de yansıyacak çünkü çalıştığınız stüdyonun özellikleri, çalıştığınız zaman dilimi, aklınıza gelen her şey kayıplara uğrayacak. Bu aslında çoktan yaşanmaya başladı bile. Umarım bu enteresan süreci büyük yaralar almadan hep birlikte atlatırız çünkü müzik hayattaki en güzel şeylerden biri.

 
 
  Bugün 7 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol